Eleştiriye açık olmak kişiye çok şey kazandırıyor. “Eleştirilmek isteyenler, başarmak isteyenlerdir” denir. Zira eleştiri kişiyi iyiye, güzele ve başarıya taşır. Öncelikle eleştirilmek insana önemsendiğini gösterir. Kişi ilgilenmediği, umursamadığı bir şey hakkında değil bir yorum yapmak, başını kaldırıp bakma tenezzülünde dahi bulunmaz.

Davranışlarımız ya da kişiliğimize yönelik eleştiriler aslında birer yol göstericilik vazifesi yaparak bizlere ışık tutar; kendimizi görmemizi sağlar. Zaaflarımızı gösterip, eksik gediğimizi tamire yönlendirir. Kendimizi daha iyi tanımamıza, başkalarının gözünden kendimizi görmemize yardımcı olur. Kişi eleştirilere kulak verdiği müddetçe farklı bakış açıları hakkında bilgi sahibi olur; kendi düşünce ve davranışlarının isabetli olup olmadığını tekrar gözden geçirir. Eleştiri olgunluk kazandırır. Eleştiriye kapalı olan kısır, sığ, çiğ kalır.

HATALARIMIZLA YÜZLEŞMEK ZOR AMA…

Çok azdır hatalarının farkına varıp itiraf edebilenler. Onlar bile, bu hataların bir başkası tarafından hatırlatılması esnasında yine de kıvrım kıvrım kıvranır. Dıştan tebessüm etmeye çalışsa da içinden sanki ciğerleri dilimlenir. Bunları bildiğimizden olsa gerek eleştirilerimizi karşımızdakinin yüzüne yöneltemeyiz kolay kolay, dürüstçe. Bunun yerine eleştirilerimizi ya içimizden ya da daha kötüsü, o şahsın arkasından yapmayı yeğleriz kimi zaman.

“Dost, acı söyler.” Çünkü dostlar başkalarının söylemeye cesaret edemediği şeyleri dile getirir. Onlardan başkası o acı sözü söylemeye ne cesaret edebilir, ne de külfetine katlanmaya razı olur. Ancak bazen de dostların anlatamadığını, hasım ya da rakipler daha iyi anlatır. Dost kelimeleri yumuşatarak mümkün mertebe kırmadan söylemeye çalışır. Bazen o çabanın arkasındaki mesaj işitilmeyebilir. Ama hasmın sözleri, eğilip bükülmeden sarfedildiğinden yani doğrudan söylendiği için, imalardan anlamayanların mesajı daha kolay almasını sağlar. O nedenle savunma psikolojisine düşmeden, “Yanılıyorsun, ben öyle değilim” demeden önce iyice bir nefis muhasebesi yapalım.

“ACABA SÖYLENİLENLERDE BİR DOĞRULUK PAYI VAR MI?”

Atalar der ki; “Ateş olmayan yerden duman tütmez.” Eğer birileri hakkımızda bir şey söylüyorsa gerçeklik payı olabileceğini göz önüne almak gerekir. Şöyle bir anekdot vardır: “Eğer size biri eşek derse, gülüp geçin; ikinci kişi derse durup bir düşünün; üçüncü de aynı sözü söylüyorsa, dönüp sırtınıza bakın!”

Olur olmaz her şeyi eleştiren, eleştiriyi kendine şiar edinmiş, depresif, karagözlüklü, patolojik tipteki insanların eleştirisini bir yana bırakırsak, esasen hemen her eleştiri bir kazanım sağlar kişiye. Öte yandan sinirlerimiz kuvvetliyse, duyma cesaretini gösterebilirsek, psikolojik sorunlu tiplerin yaptığı eleştiriler içinde dahi kendimize yararlı şeyler bulmak mümkün.

Kendisini eleştirene kin besleyip, cephe alan, düşman kesilen içinse, söylenilenler havada uçuşup kaybolur, hem de hiç var olamadan. Oysa eleştirileri hoş görüp sindirebilmek bir erdemdir. İnsanın olgunluk ve güzel ahlakı eleştiriler kendisine yönlendirildiğinde ortaya çıkar. Eleştiriler karşısında ya ezilir büzülürüz, ya öfkeyle savunmaya ya da saldırıya geçeriz. Ama gösterilecek başka bir tepki daha var: Söylenenlere kulak vermek, düşünmek, kendini sorgulamak, dersler almaya çalışmak. Hangisi daha faydalı?

Tepki vermeden, karşı savunmaya geçmeden önce durup bir düşünün: “Acaba söylenilenlerde bir doğruluk payı var mı?”
Diğer yandan, “Eleştiriden kurtulmak istiyorsanız hiçbir şey yapmayın, hiçbir şey söylemeyin, hiçbir şey olmayın” der bir düşünür. Ne yaparsak yapalım, nasıl olursak olalım muhakkak birileri eleştirecek. Hiç kimse diğerlerinin tıpkısı olmadığından, eleştiriden kurtulmaya imkan yok. O kadar ki, şu evrenin içinde toz zerresi mesabesindeki dünyada tek başına yaşıyor olsaydık dahi, bu kez de kendi kendimizi eleştirmekten kurtulamazdık.

Alıntı : Rabia SULUK