İstanbul kelimelere sığmayan, hayalleri zorlayan,  bazen sevilen,  bazen uzaklaşmak  istenen ama kaçıp kaçıp sonunda yine dönülen,  gecesi ayrı,  gündüzü ayrı güzel,  eşi benzeri bulunmayan bir şehir.

Son yıllarda içinden birkaç şehir çıkaracak kadar büyümesine ve ülkenin nüfusunun  büyük bir çoğunluğunu barındırmasına rağmen iyi ve güzel yanlarıyla hala şiirlere hikayelere şarkılara ilham kaynağı olabilen bir dünya şehri.

Dünya şehri demekten kastım, yaşamlarının kısa bir anını bu şehirde geçirmelerine rağmen yabancı uyruklu tanıdıklarım hala istanbul’u unutamadıklarını ve ilk fırsatta yine dönüp daha uzun zaman kalmak istediklerini hatta sosyal paylaşım sitelerinde Türk mutfağına has  yemekleri yaptığmız zaman fotoğraflarını çekip yollamamı böylece biraz olsun hasret giderebileceklerini söylüyorlar.

Dün can arkadaşımın doğum günü vesilesiyle Boğaziçi’nin en nadide tepelerinden birinde toplanıp kendimizi erguvanların morluğuna, şakayıkların iç bayıltan kokularına, kuşlara, martılara, börtü böceğe, denize, suların üzerinde gelin gibi süzülen gemilere teslim ettik. Bunları yaparken de rahmetli yazarlarımızdan Kerime Nadir’i de saygıyla andık. Gençlik yıllarında romanlarını okuduğumuz ve  özellikle doğayı, güneşi  anlatırken  kullanığı tasvirler  bize anın güzelliğini yaşatırken 35  yıl öncelerine götürdü. Mayıs ayında geçen romanlarında erguvanların güzelliğinden bahsederken hafif hafif esen bahar rüzgarlarına karşı roman kahramanı kadınların omuzlarına aldıkları kaşmir hırkalara kadar anılarımızı tazeledik.

Bulunduğumuz mekan şairin dediği gibi ” Sana dün bir tepeden baktım Aziz İstanbul”  dedirten  güzellikteydi.  Arka masamızda Türk bir ailenin konuğu olan  Kore’li bir grup  çoluk çocuk gelmişler derin bir hayranlıkla,  bir Boğaziçi’ne bakıyorlar,   bir yemekleri inceliyorlar ama bu arada  da devamlı fotoğraf çekiyorlardı. Sanki büyülü anların hiç bir saniyesini kaçırmak istemezcesine.  Yan salonda  balkan havaları eşliğinde Yunanlı bir damat ile  bir  Türk kızının düğün töreni yapılıyor , Türk ve  Yunan müzikleri birbirine karışıyor,  iki komşu ülke kaynaşmış bir şekilde kurulan yeni yuvanın mutluluğunu ve neşesini paylaşıyor. Bu düğünün pozitif enerjisi bize de geçti ki  farkında olmadan kendimizi bu grupla birlikte dans ederken bulduk.

İstanbul tüm ülke halkını kucakladığı gibi, yabancı ülkelerden gelen konuklarıda sarıp sarmalıyor o eşsiz büyüsüyle kilometrelerce uzaktaki insanları da koynuna çekiveriyor ve tutkunu ediyor.

Güzelim İstanbul’da , talanlara, çirkin yapılaşmaya, kıymet bilmeyen, onu anlayamayan,  değerlendiremeyen, özünden ve zarafetinden uzaklaştıran,  İstanbulluluk kavramını hiçe sayanlara rağmen  onun Boğaziçi’nde yaşamak başka bir duygudur… Herkesin bir gün bu duyguyu tatması dileğimle….

4 thoughts on “İstanbul ve Boğaziçi – Oya Engin (Özgün Yazı)

  1. Oya Kardeş, 50 yıllık yaşam süresinde 30 yılını boğaziçinde geçirmiş biri olarak yazında belirttiğin gibi istanbulda boğaziçinde yaşamak bir ayrıcalık, hislerimize tercüman oldun , Teşekkürler

    1. Bir Boğaziçi’li olarak yorum ve ziyaret için çok teşekkürler….sevgilerimle…

Comments are closed.