Toplumumuz tarafından sıkça kullanılan “sağır dilsiz” teriminin doğruluğu kanımca şüphelidir. Neden derseniz her işitme engellinin dili vardır, sağır olarak dünyaya gelmiş, konuşmanın ne demek olduğunu duymadığı için öğrenemiyor, sadece etrafındaki insanların dudak kıpırdatmalarını fark ediyor, ama genizden nasıl ses çıkartacağını, kısaca konuşmanın nedemek olduğunu bilmiyor, böyle bir insanda konuşma yetisi nasıl gelişir ki? Mesela az duyan işitme engellilerin %90 ından fazlası düşük kapasitelide olsa konuşabilmektedir. Çünkü çevrelerindeki insanların dudaklarına bakarak hemde o dudaktan çıkan sesi azda olsa algılamaya çalışarak zamanla konuşma kabiliyetlerini geliştirebiliyorlar. Bu yüzden dilsiz terimine tamamen karşıyım. Dilleri olmasa tad alma duyularıda olmazdı !! Ayrıca belirtmeden de geçemeyeceğim bazı istisnai durumlarda vardır ki, doğduğundan itibaren işitme engelli çocuğuyla hergün konuşmaya çalışarak ilgilenen anne babaların, bir süre sonra az da olsa birkaç kelime konuşabilmesini sağladıklarını büyük bir hayretle görmekteyiz.

Birazda işitme engellilerin toplum içinde karşılaştıkları sorunlardan bahsetmek istiyorum ve birçok vatandaşımızın bilmediği bir şey varki doğuştan işitme engelli bireylerin nerede ise %100 e yakın bir kısmının okuma yazma anlama kabiliyetleri tam gelişememiştir, bu konuyu açmak gerekirse mesela “ben annemle pazara gidip 2 kilo patates aldım” demek istediği yerde bunu “ben anne Pazar git, 2 kilo patates almış” şeklinde ifade etmektedirler, bunun en büyük sebebi ise her şeyi işaret dili ile konuşmalarıdır, işaret dilinde kelimeler sadece nesnel olarak vardır, ler, lar, mıyız, mayız, gibi Ek’leri mevcut değildir, bunun sonucu olarak günlük sosyal aktivitesinin %70 lerine varanını işaret dili ile arkadaşlarıyla konuşarak geçirmesinden dolayı okuma yazma kabiliyetleri gelişmemektedir. Şimdi diyeceksiniz ki bu insanlar okula gitmiyor mu ! Tabii yurdumuzda birçok ilde işitme engelliler için çoğu yatılı okullar bulunmaktadır. Fakat bu okullarımızda verilen eğitimin çoğu yazılı olmaktadır, hatta geçtiğimiz yıllarda okullarımızda öğrencilerin işaret dili ile konuşması yasak idi. Bunun en güzel örneği ise yine bende saklı, ilkokulu normal okulda okudum ve sonrasında geçirmiş olduğum menenjit rahatsızlığı sonucu ortaokulu işitme eng. Okulunda okumak zorunda kaldım ve bu 3 yıllık eğitimim boyunca işaret dilini öğrenemedim, sadece tahtaya yazılan yazıları okumaya çalışarak geçirdim, bundan sonra ise büyük bir azimle dergi, gazete, kitap okuyarak kendimi geliştirmeye muvaffak olabildim. Fakat şu anda işitme engelli okullarında işaret dilinin önemi kavranmış ve gerekli izinler verilmiştir, fakat ders veren öğretmenlerimizin işaret dili kapasiteleri yetersiz olduğu için, yani öncesinde hiçbir işaret dili eğitimi verilmeden başka bir okuldan tayin olan hocalarımız girdikleri okulda işaret dilini çözmeye çalışmaktadır. Yine bunun sonucu olarakda eğitim yazılı olarak yapılmak zorunda kalmakta ve dünyanın diğer ülkelerindeki gibi hem işaret hem yazılı eğitim verilmesi epey zorlaşmaktadır. Mesela yurtdışında üniversite okuyan bir işitme engelliye (ab ülkelerinde) bağlı oldukları devlet tarafından 2 tercüman temin edilmekte ve bunlar öğrenci ile her daim derslere girmektedir, tercümanların tüm masraflarıda yine devlet tarafından ödenmektedir, bunun engüzel örneğide, yurtdışında olduğu gibi ülkemizde tek bir işitme engelli avukat, tek bir işitme engelli doktor olmayışıdır. Hatta işitme engelliye verilen önem öyle bir dereceye varmış durumdadırki taksi şöförlüğü yapmalarına bile izin verilmektedir, ülkemizde bırakın taksi şöförlüğünü ticari araç kullanmaları bile yasaktır, bunun sonucu olarak ticari alanda da bir anlamda önleri kapanmış oluyor.

İşitme engelli kardeşlerimizin sorunları bununlada sınırlı değil, örneğin birçoğu ticari dolmuşlara binmekten çekinir ! Neden çünkü inecekleri yere geldiklerinde araç kullanan şöföre inecek var diyemiyorlar, daha doğrusu bundan sıkılıyorlar, yanına gidecekler aracı kullanan şöförün omzuna vuracaklar ve işaretle bir şeyler anlatmaya çalışacaklar, ardından bunu anlamayan şöför bazen onları tersler, bazen ne istiyorsunuz diye aynadan bakarak meramını sorar, ve yine ardından yolcular durumu anlamaya çalışır ve kendisine yardımcı olmak ister, konuşmaya çalışır ve işitme engelli kardeşimizin tüm bu olanlar boynunu birazcıkda olsa büker … Bir diğer örnekte süpermarketler, büyük bir süpermarkete giren işitme engellinin tezgahın arkasındaki görevliye 750 gram yağsız kıyma çektirmek istiyorum demeye çalışmasını bir düşünün… Zaten işlerin yoğunluğundan bunalmış hertaraftan akan insan yağmuruna yetişmeye çalışan görevlinin de bunu anlamak için tezgah arkasından nasıl bir çaba gösterebileceğinide düşünün… Aslında bunlar çözülmesi basit sorunlar, fakat gereken ilgi maalesef gösterilmemektedir, dahası aciliyeti bulunmayan bu durumlar dışında, işitme engelli bir çiftin çocuğunun yanlış bir yiyecek yüzünden zehirlendiğini düşünün, bebeklerini tutmuşlar hastanenin acil servisine götürüyorlar, hastalığın kaynağını anlatmaya çalışıyorlar… Okuma yazma kapasiteleride kısıtlı olan bu insanlarımız eğer bir yakınları yanlarında değilse ne yapabilirler acaba.. Diğer bir örnekte yine suç işlemiş veya işlememişde olsa gözaltına alınmış bir işitme engellinin ifadesinin alınması sırasında gerçekleşebilir. Birinci durumun aciliyetini düşünsek de işitme engelli karakolda belki bir 30 dakikalık iş için 4-5 saat bir tercümanın gelmesini bekleyerek psikolojisine bu geçen zaman içinde yiyeceği darbeyide göz önüne alırsak AB ye girme hazırlığı içinde olan ülkemiz için ne acı bir gerçektir. Şuanda resmi olarak İstanbul gibi büyük bir metropolümüzde sadece bir adet resmi tercüman bulunmaktadır (serbest çalışanlar hariç)…