Söyleşi: Büşra Gültoplayan

Komedyen olmanın hayaliyle mi büyüdünüz yoksa sanata karşı ilginiz zamanla mı oluştu?

Hiç öyle bir hayalim olmadı açıkçası ama mizaha yatkınlığımın farkındaydım. Sanat ve sanatçı kelimeleri ülkemizde yanlış yorumlanıyor. Benim yaptığım işe elbet de sanat denebilir ama ben kendimi hiç sanatçı gibi görmüyorum. Sanırım ömrümün sonuna kadar da göremeyeceğim.

İnsanların kendi kendilerine “Ben sanatçıyım” diyebilmelerine de anlam veremiyorum. Bırak ona diğer insanlar karar versin sen işini yap. İnsanlar onun sanat olup olmadığına karar versin değil mi?

Yaptığınız mizahı tanımlar mısınız?

Yaptığım mizahı tanımlar mıyım hayır tanımlamam 🙂 Mesela bu soruya cevabım bu kadar olsa ne olur röportajdan başka her şey olur.

Yapmaya çalıştığım mizah ya da ısrarla yapmaya çalıştığım şey şudur: “Mizah zekânın zekâtıdır” düsturundan hareketle insanların biraz daha zekâlarını zorlamalarını sağlayarak gerçekten komik hikâyeleri bir araya getirerek, gerçek anlamda ve hatta biraz daha derin bir mizah algısı oluşturmak… Hal böyle olunca otomatikman küfre, cinselliğe ve hatta argoya ihtiyaç da kalmıyor diye düşünüyorum.

Kendinize güler misiniz?

Sahnede kendimle dalga geçerim ama kendime çok nadiren gülerim çünkü günlük yaşamda gayet ciddi ve hatta çekilmeyecek kadar sessizimdir. Gerekmedikçe konuşmam hem zaten herkes bana gülüyor bari ben kendimi ciddiye alayım değil mi?

Peki, Türkiye’de en çok kime gülüyorsunuz?

Bu soruya bir isimle cevap vermek zor. Malum komedyenler arasında özellikle son zamanlarda Tolga Çevik’e daha çok gülüyorum diyebilirim.

Karikatürlerde mizahın bir ürünü. Siz karikatür çiziyor musunuz?

Karikatürlere bayılırım. Maalesef öyle bir yeteneğim yok. Olmasını çok isterdim ama karikatürist bir beyne sahip olduğumu düşünüyorum ki eğer bu işi yapıyorsa bir insan bence kesinlikle öyle bir beyin şart.

Güldürmek için empati yeteneği de gerekli. Bu yeteneğinizi toplumsal ve siyasi mevzularda da kullanıyor musunuz? Kullanıyor sanız bir pişmanlık oluyor mu?

Empati hayatın tamamında çok çok önemli ve evet yapıyorum elimden geldiğince. Hiç pişmanlık da duymadım. Şu ana kadar empati yapmaya ihtiyaç duymayan insan duyarsız ve bencildir bence. Duyarsız olacağıma empati yaparım daha iyi yani.

Başka sanat dalıyla da uğraşmalı mı bir komedyen? Sanat dallarının her birinin bir bütünün parçasını oluşturduğunu düşünüyor musunuz?

Tabi ki böyle bir şart yok ama komedyenlik aslında herkesin baktığı şeyde başka bir şey görmektir bana göre. Hal böyle olunca hayatın her alanında mutlaka azar azar da olsa olmalı diye düşünüyorum. Mesela 7 yıl radyo programı yaptım, defalarca televizyon programı yaptım, şiir yazıyorum, bağlama, piyano, bongo, bateri, darbuka çalabiliyorum. Ama madem komedyen olacağım bunları da yapmam lazım diye değil hepsini kurslarına gitmeden kendim öğrendim. İkinci dan tekvandocuyum, senelerce futbol oynadım, masa tensisinde derecelerim var. İlkokulda folklor, ortaokulda Kafkas ekibindeydim. Bilmem anlatabildim mi ama bunları günün birinde komedyen olurum ihtimali ile yapmadım.

Ülkemizde mizah üzerine yapılan filmler artık “sektör” halini mi aldı?

Aslında evet. Tüm dünyada böyle bir sektör var. Biz yeni keşfettik de denebilir ya da kendi, komedyenlerimize henüz kıymet vermeye başladığımız da söylenebilir.

Geleneksel Türk Tiyatrosunda olan Ortaoyununda ve Hacivat ile Karagöz’de mizah genellikle sözlerin yanlış anlaşılmasıyla gerçekleşiyor. Levent Kırca ve Müjdat Gezen gibi isimler de de büyük oranda durum bu yönde. Zekâ ürünü esprilerin oluşması daha mı zor? Çağdaş Tiyatroda bunun bir yeri var mı?

Aslında mizahi bir zekâya sahip iseniz çok da zor değil ama meselenin bir de şu boyutu var ki; evet öyle bir zekânız var fakat zorlamıyorsunuz ve işin kolayına kaçıyorsunuz. İşte bu çok acı. Günümüz komedyenlerinin ya da bazılarının özellikle bu durumda olmaları ve bunu yaparken de yazık ki şunu söylemeleri beni inan çok üzüyor: “Bizim toplumda küfre gülüyor kardeşim ne yapalım.” Hayır, toplum küfre gülmüyor. Sen şu ana kadar aksini yapmadığın için öyle zannediyorsun hepsi bu. Başka bir röportajımda söylemiştim sür manşet olmuştu. Bu toplum da sadece küfre gülüyor demek topluma yapılmış en büyük hakarettir. Bizim toplumumuz kadar mizahı zekası, pratik zekası ve hatta algısı gelişmiş başka bir toplum tanımıyorum ben. Çağdaş tiyatroda da rastlamak çok zor.

Komedi sadece kaba ve küfürlü konuşmalarla mı yapılıyor. En azından Türkiye’deki mizahçıların çoğu komediyi bu şekilde tanıttı. Bu durumdan yola çıkarak Şahan Gökbakar’ın “Recep İvedik” tiplemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sanırım bu meseleye dair şeyleri biraz önce söyledim. Recepİvedik tiplemesi başarı ile canlandırılmış bir karakterdir. Gerçeklik payı çok azda olsa vardır. Meseleye sadece eğlence olsun diye bakarsak da başarılı bir projedir. Kim hangi maksatla yapmışsa amacına da ulaşmıştır. Bunları yadsıyamayız amma velakin aynı zamanda bir sonuçtur bu. Özellikle 13-18 yaş grubunda dejenere oluşturmuştur vesselam.

Neredeyse Aristofanes’ten beri komedinin çoğunlukla erkek diliyle yapıldığı bir gerçek. Kadın komedyen neden çıkmıyor? Tıpkı şimdiki gibi kadınlar erkeklere mizahı nasıl becerebildiklerini mi soracak hep?

Kadın naiftir yaradılışı itibari ile. Çok kadın vardır sahneye ya da televizyona çıkıp insanları güldürebilecek. Ama kırılgan yapısı bence buna müsaade etmez. Bir kaç deneme hatırlıyorum. Özellikle stand-up bu anlamda kadın için çok zor bir yer. Kadın kendini hep güvende hissetmek ister. Sahnede o kadar yalnız ve çaresizsin ki bu kadına göre değil bence.

Alevi, Sünni, Kürt, Türk, Laz, Ermen, Rum, Hıristiyan, Ateist… Tüm renkler size aynı anda gülüyor. Bu nasıl bir his?

Şahane bir soru. Çünkü inanın 12 yıldır ben meseleye hiç böyle bakmamıştım, evet toplumun hiç bir kesiminden şu ana kadar olumsuz en ufak bir tepki almadım. Tamamen ön yargılı daha gösterimi bile izlemeden kalem oynatanlar olmadı mı elbet de oldu ama şu an onlar yaşamıyor:) deyip ortamı germeyeyim.

Aslında ben nasıl seyirci profilini değerlendirirken “Acaba şu 2. sırada oturan bıyıklı adam Laz mıdır, 3. sıradaki kadın Kürt müdür diye sorgulamıyorsam seyirci de “Bu adam acaba şucu mudur yoksa bucu mudur” diye sorgulamasa emin olun daha çok eğleniriz. Bu, elbette çok çok güzel bir his. Ben daha hikâyeleri yazarken “Acaba şöyle bir espri yapsam bazı insanlar bundan rahatsız olur mu?” diye çok ince eler sık dokurum. Yani empati şart. Yapmasam ne olur? “Rahatsız olursa olsun bana ne ben işimi yaparım” diyebilirim. Tabi ki böyle bir hakkım var ama eğer o hakkımı kullanırsam işte o zaman o çok güzel olan hissi yaşayamam.

Burada şöyle bir soru gelebilir: “Ama mizah yapıyorsunuz yanlış anlaşılma riski hep var eğer böyle davranırsanız güdük kalır anlatacaklarınız” denebilir. Allah’ıma şükürler olsun onun verdiği bu beyinle ben hem kimseyi kırmadan, incitmeden, utandırmadan ve kendimden nefret ettirmeden bu toplumun tüm genel ahlak kuralları içinde mizah yaparım. Aslında benimki vergi iadesi. Tüm bu yetenekler Allah vergisi. Ben bu hayatta iadesini yapıyorum ki öteki tarafta vergi borcum çıkmasın.

Kaynak ; internet