Paylaşmayı Çocuğumuza Nasıl Öğretebiliriz ?
– Paylaşma insan olmanın, birlikte yaşamanın, dostluğun, akraba olmanın ve arkadaşlığın bir gereğidir. Çocuk beş yaşına kadar ben merkezci (egosantrik) bir kişiliğe sahiptir, paylaşmayı bilmez. Kendisini dünyanın merkezinde görür. Herkes ve her şey ona hizmet etmek için vardır. Yürümeye ve konuşmaya başladıktan sonra yavaş yavaş paylaşmaya teşvik etmeli, bazı şeylerimizi onunla paylaşmalı, ondan da bizimle paylaşmasını istemeliyiz.
Bazı anne ve babalar görüyoruz, çocuklarına paylaşmamayı telkin ediyorlar. Anne çocuğun çantasına beslenme koyup okula gönderirken: “Sakın kimseye verme, kendin ye!” diye tembihliyorlar. Paylaşmayı bilmeyen çocuk yardım etmeyi de öğrenemez.
– Sosyal, girişken, öz güveni yüksek bir çocuk yetiştirmenin yolları nedir?
– Bu saydığınız özellikler ailede yaşanarak kazanılır. Anne baba çocuğunu sever, korur, duygularını açıklamasına izin verir, sevincini ve acısını paylaşır, ona değer verirse; çocukta öz güven duygusu gelişir. Kendine ve başkalarına güvenmeyi öğrenir. Küçük yaştan itibaren çocuğa, anne-babanın yardımına ihtiyaç duymadan, kendi ihtiyaçlarını yerine getirmesi için fırsat vermeli, teşvik etmeli ve desteklenmelidir. Kendi ihtiyaçlarını yerine getirmeyi öğrenen çocukta bağımsız kişilik özellikleri gelişir. Yeni girişimlerde bulunmaktan ve sorumluluk almaktan kaçmaz.
– Ceza ve ödül verirken nelere dikkat edilmeli?
– Ceza ve ödül birer disiplin aracıdır. Ceza derken çoğu anne babalar dayak atmayı anlıyorlar. Dayak en kötü eğitim aracıdır. Dayağın amacı nedir? Çocuğu kötü bir davranışından dolayı cezalandırmak mı? Bu davranışını onaylamadığımızı göstermek mi? Bir daha aynı davranışta bulunmaması için bir ikaz mı? Bu amaçları dayaksız araçlarla da sağlayabiliriz. Beğenmediğimiz bir davranışını onaylamadığımızı sözel olarak ifade edebiliriz. Mesela: “Bu davranışı sana yakıştıramadım. Bu davranışın beni çok üzdü,” diyebiliriz. Sözlerin tesirsiz kaldığı durumlarda onu bir süre sevdiği bir şeyden mahrum bırakabiliriz. Mesela, o gün sokağa çıkmasını yasaklayabiliriz.
Cezanın disiplindeki işlevi caydırıcılıktır. Ödülün işlevi de özendiriciliktir. Cezanın ve ödülün sınırları belli olmalı, dozunda kullanılmalıdır. Ödülün dozunu kaçırdığımız zaman çocuk her yaptığı doğru davranışın arkasından ödül bekler hale gelir. Ödülsüz, çıkarsız bir iş yapmaz. Doğru bir iş ve davranıştan alınan manevi zevk onun ödülü olmalıdır.
– Uyku alışkanlığı kazandırmada ve uykuya yatma zamanını ayarlamada nelere dikkat etmemiz gerekiyor?
– Çocukları bebekliğinden itibaren kendi odasında yatmaya alıştırmalıyız. Anne baba ile aynı odayı hatta aynı yatağı paylaşmaya alışmış çocuklar kendi odalarında yalnız yatmaya alışamazlar. Sağlıklı cinsel kimlik ve ahlak gelişimi için çocukları yatak odamızda yatırmamalıyız. Baştan itibaren kendi odasında yatmaya alışan bir çocuk, uykuya gitmekte zorlanır veya nazlanırsa bir bardak ılık süt, kısa bir masal anlatımı uykuya gitmesini kolaylaştırabilir.
– Çocuğun anne babaya olan güvenini olumlu ve olumsuz yönde etkileyen faktörler nelerdir?
– Çocuğun anne babaya olan güveni 0-3 yaş arasında oluşuyor. Yeni doğan bir bebekte “anneden ayrılma anksiyetesi” dediğimiz bir tedirginlik vardır. Ana rahminden koptuğu için kendisini yalnız ve terkedilmiş hisseder. Ancak anne ve baba tarafından sevilip korundukça, ihtiyaçları yerine getirildikçe, yeni geldiği dünyanın pek o kadar da korkulacak bir yer olmadığını, yalnız olmadığını, kendisini koruyup kollayan ve seven bir anne ve babası olduğunu anlamaya başlar. Anksiyetenin yerini güven duygusu alır. Anne babadan yeterli sevgi ve koruma göremeyen, baskı ve dayakla büyüyen çocuklar anne babalarına güvenmezler. Bir an önce evden kaçıp bu baskıcı hayattan kurtulmak isterler. Köprü altı çocukları veya tinerci dediğimiz bu çocuklar, sokağın kötü şartlarına ve tehlikesine rağmen anne babalarına geri dönmek istemezler. Diğer taraftan bakıcı elinde, kreşlerde ve kimsesizler yurdunda büyüyen çocuklarda anne babaya karşı güven duygusu zayıftı.
Pedagog Ali ÇANKIRILI