İşitme kabiliyetimi aniden kaybettiğim zaman insanların sadece dudaklarının kıpırdadığını fakat her zaman duyduğum kimi zaman dram dolu, kimi zaman sevgi ve mutluluk, kimi zaman nazik, kimi zaman bir ritm kimi zaman bağrış dolu o güzel seslerin o ağızdan çıkmadığını fark ettim..

Mesela tv izlerken insanların hareketlerine bakarak, olayı çözmeye çalışıyorum, bir filmin 5 dk sını gösterseler bir şey anlayamam, fakat o filmi baştan sona izlesem o filmin senaryosunu yazabilecek kadar kavrayabilirim, çünkü mimikler, gülümsemeler, ağlamalar, davranış hareketleri (sinir, kavga, gürültü, kapı çarpıp çıkmalar) benim için birer tüyo oluyor.

Ama alt yazılı filmleri izlediğimde o zaman o konuşmaların ne olduğunu okuduğumda aynı filmi tekrar izleyebilirim. 🙂  Hem de büyük bir keyifle. Sokaklarda ki sokak çalgıcılarının etrafına toplanmış insanlar, müziği dinliyor. Bazen dans var, onu izlerim, ritmi hissetmeye çalışırım, o kişinin hareketlerine bakarak, ne çaldığını kafamda canlandırırım veya ritm bile yoksa, o kişinin nefesli çalgıya üflerken gözlerinin hareketine, yanak, ağız mimiklerine bakarım ritmi çözmeye çalışırım. Bir anlamda hissederim yani.

Sessizlik benim için duyamamak değildir, benim için sessizlik sadece arkam dönükken benden habersiz gerçekleşen ses akışlarıdır.

Mesela bir radyo olsa önümdeki masada, onun ışığına bakarak çalışıp çalışmadığını hissederim. Çünkü çalışmıyorsa ışığı söner, elektrik yoktur. Ama gözümle görmediğim bir yere bir radyo yerleştirseler ve yüksek volümlü bir müzik çalsa bile benim için o cisim yoktur…. Yani önümde gözümün önünde olan maddeye bağlı her ses benim için sessizlik olmaktan çıkar.

Sadece gözümle görmüyorsam SESSİZLİK VARDIR….

Örnek : sokakta patates soğan diye bağıran bir adam. Onu görmem. Ses vardır ama hissetmem. Yani benim için O yoktur…